S. ALDANIR, HAYATI, ŞİİRLERİ, HAKKINDA YAZILMIŞ MAKALELER..

siirparki 7 views 66 slides Oct 27, 2025
Slide 1
Slide 1 of 66
Slide 1
1
Slide 2
2
Slide 3
3
Slide 4
4
Slide 5
5
Slide 6
6
Slide 7
7
Slide 8
8
Slide 9
9
Slide 10
10
Slide 11
11
Slide 12
12
Slide 13
13
Slide 14
14
Slide 15
15
Slide 16
16
Slide 17
17
Slide 18
18
Slide 19
19
Slide 20
20
Slide 21
21
Slide 22
22
Slide 23
23
Slide 24
24
Slide 25
25
Slide 26
26
Slide 27
27
Slide 28
28
Slide 29
29
Slide 30
30
Slide 31
31
Slide 32
32
Slide 33
33
Slide 34
34
Slide 35
35
Slide 36
36
Slide 37
37
Slide 38
38
Slide 39
39
Slide 40
40
Slide 41
41
Slide 42
42
Slide 43
43
Slide 44
44
Slide 45
45
Slide 46
46
Slide 47
47
Slide 48
48
Slide 49
49
Slide 50
50
Slide 51
51
Slide 52
52
Slide 53
53
Slide 54
54
Slide 55
55
Slide 56
56
Slide 57
57
Slide 58
58
Slide 59
59
Slide 60
60
Slide 61
61
Slide 62
62
Slide 63
63
Slide 64
64
Slide 65
65
Slide 66
66

About This Presentation

S. Aldanır, hayatı, şiirleri, sanat ve şiir anlayışı üzerine yazılmış makalelerden oluşan bir derleme


Slide Content

İÇİNDEKİLER:
KİMDİR? - 3
ŞİİRLERİ
Beden terbiyesi - 5
Demeç XXV - 6
Elimin demeci - 7
Fotoğraf - 8
Hoşt - 9
Kimyacı - 10
Madımak - 11
Memleket saat ayarı - 12
Naşiri efkâr - 14
Neruda'nın demeci - 15
Poliklinik - 16
Sağ elim - 17
Sansür - 18
Semercinin demeci - 19
Seyyar fotoğrafçı - 20
Şiirin buyruğu - 22
Şiirin perdahlısı - 23
Tavla şampiyonu - 24
Uzun hava - 25
Vatan ve şair - 26
Yıldızların altında - 27
ONA DAİR
Memleket saat ayarı - 28
Nato kafa.. - 33
Şairimiz Aldanır! - 37
2

S. ALDANIR KİMDİR?
1915 yılında, babasının, Birinci Dünya Savaşı'nda, Arabistan'daki Osmanlı
ordusunun kurmay başkanı olduğu Medine kentinde, dünyaya gelen S.
Aldanır savaştan sonra, önce İstanbul'a, ardından Ankara'ya yerleşti.
Kendi ifadesiyle "emekli aylıklarını almaktan almaya" kullandığı nüfus
kayıtlarındaki adı Selâhattin Aldemir'dir.
Galatasaray İlkokulu, Vefa Ortaokulu, Kabataş Lisesi, Pertevniyal ve
Ankara liselerinde öğrenimini tamamladıktan sonra Hukuk Fakültesi'ne
girdi ancak eğitimini yarıda bırakarak iş hayatına atıldı. Devlet ve özel
sektör kuruluşlarında toplam 66 yıl çalıştıktan sonra emekli oldu.
İlk şiir kitabı Memleket Saat Ayarı'nı 1953 yılında yayınlayan şair,
şiirlerinde toplumsal konuları mizahi bir dille işledi. Yaşamının son 7
yılını SGK Dinlenme ve Bakımevi'nde geçiren S. Aldanır, - kesin ölüm
tarihi kaynaklarda yer almamakla birlikte Güngör Uras'ın Milliyet

gazetesinde yayınlanan yazısına göre değerlendirildiğinde - 4 Nisan 2014
tarihinde yine orada yaşama veda etti.
BAZI ESERLERİ:
Şiir:
Memleket Saat Ayarı (1953)
Bin Cefalar Etse: Şiirin Buyruğu (1982)
4

ŞİİRLERİ
BEDEN TERBİYESİ
Ne var insanı bu kadar bezdiren
Şu en insanca derste
Derslerin şu en terbiyelisinde
Halbuki mesele şurada sade
Kollar hep birden kaldırılmalı mı
Başlar hep bir yana çevrilmeli mi
Hep birden eğilmeli mi yerlere kadar
Hep birden kazık kesildikten sonra
Öğretmen düdük öttürmeli mi
Düdük öttürmemeli mi.
S. Aldanır
( 1915 - 2014 )
Akademik Sosyal Araştırmalar
Dergisi, Sayı: 77, Eylül 2018, S. 77
5

DEMEÇ XXV
Karışmam
Tam açıklamadı demeyin sonra bana
Çarşı balıklarına dönersiniz tablalarda
Yanyana öylesine mahzun aman aman
Şu rüzgârlarınıza dalgalarınıza
yıldızlarınıza kadar
Sarılın ülkenizi sımsıkı tutun amanın aman
Hain sayılırsınız yoksa karışmam
Hücreye atılırsınız da asılırsınız da
Kaç vatan olmuştu kaç ulusa bilmez değilsiniz
Lakin bir bir sayamazsınız da
Şu hercai toprağınız şimdiki gökleriniz
şimdiki denizimiz.
S. Aldanır
( 1915 - 2014 )
Cumhuriyet, 12 Mart 2005, S. 6
6

ELİMİN DEMECİ
Yooo!
Kumrular gibi düşünmek yok!
Yasak daha ben ölmeden pineklemek!
Gözükmemek eşeğe, ite, çakala!
şşşşst kalem!
şşşşst kâat!
şşşşst hokka!
S. Aldanır
( 1915 - 2014 )
Akademik Sosyal Araştırmalar
Dergisi, Sayı: 77, Eylül 2018, S. 78
7

FOTOĞRAF
Bir resmim geçti elime
Sınıf arkadaşlarımla çekilmiş
Ben kime içerlemişim bu kadar yine
Öyle bir hal var ki yüzümde
Olsam olsam daha onyedisinde
Bir şey ki beni her zaman deli eder
Belli ki yalvar-yakar zorla çağrılmışım çekime
Yine üstünde bütün uşaklığı Melih'in
Valinin oğlu yine en önde
Daha Ankara Lisesi'nde.
S. Aldanır
( 1915 - 2014 )
Akademik Sosyal Araştırmalar
Dergisi, Sayı: 77, Eylül 2018, S. 72-73
8

HOŞT
Sende hiç yükselme fikri yok
Pireden keneden kurtulma fikri
Kervanlara hürmet
Cami duvarlarına dikkat
Zarafet marifet sadakat fikri
Bak emsalin salon köpeği
Kimi av köpeği kimi bekçi köpeği
Sen oldum olası sokak köpeği
Al işte sana hürriyet fikri
Nato kafa
Nato mermer.
S. Aldanır
( 1915 - 2014 )
Akademik Sosyal Araştırmalar
Dergisi, Sayı: 77, Eylül 2018, S. 76
9

KİMYACI
Atatürk adamdı
Adam gibi
Adamsız bir ülkeyi
Adam etti
Adam gibi
Mal-mülksüz
Çoluk-çocuksuz
Gitti
Adam gibi.

S. Aldanır
( 1915 - 2014 )
Cumhuriyet, 13 Mart 2005, S. 6
10

MADIMAK
Hangi Sıvaslıyla tokalaşsam
kucaklaşsam
Hangi Sıvaslıyla
Ta Hamburg'da ta Londra'da
Yanık yanık kokuyor hâlâ üstü-başı
Ben nasıl Müslüman olabilirim
hâlâ
Namaz nasıl kılabilirim
Kokunun bu en beter mekruhuyla.
S. Aldanır
( 1915 - 2014 )
Cumhuriyet, 13 Mart 2005, S. 6
11

MEMLEKET SAAT AYARI
Osman
Sırtında şu bütün memleketi ısıtan
Senin ayaklarını hep açıkta bırakan yorgan
Bu kadar korkuyla geçmiyor musun böyle
Şu senin döşediğin yollardan
Böyle unutmuyor musun ikide bir
Bunlara ev derler işte
Şunlar hastane şunlar okul şunlar apartman
Hep senin o üst üste koyduğun taşlardan
Osman hep işte o taşlar
Hep bu taşlar seni vatandaş yapan
Şehrin ortasındaki heykelden
Dışındaki mezarlıklara kadar.
12

Sen üç deniz ortasında sararmış yosun
Sen upuzun uzanmış kalmış memleketim
Her akıntıyla kımıldamıyor musun arada bir
Yine uyanmıyasıya uyumuyor musun böyle
Benim nefesim kesilir
Ağrı’lara mı Erciyeş’lere mi çıksam
Yoksa artık alay eden seninle
Şu aydan mı şu yıldızdan mı şu güneşten mi
Söyle nereden şu mezarlıklardan mı
Nereden çıksam da bağırsam
“Artık yetişir yetişir
Atatürk gelmez ikide bir
Gelmez kırk yılda bir milleti kendine iş edinen şair
Sen akarsularına kadar durgun
Şarkılarına kadar mahzun memleketim.”
S. Aldanır
( 1915 - 2014 )
20. Yüzyıl Türk Şiiri Antolojisi, S. 229-230
13

NAŞİRİ EFKÂR
- Orhan Veli’nin cesedine -
İşte bundan benim bütün iştahsızlığım
Her işi yarıda bırakmam arada bir
Fırlatıp atmam kitabı okurken
Pencerelerde bile sıkılmam
Uykumun kaçması hep işte bu yüzden
Aklıma gelmiyor mu ikide bir
Katırın çakalın itin köpeğin
Tanrının emri yaşayıp ölmesi
Şairlerinse
Dün bugün yüz yıl bin yıl sonrası
Kimsenin kimsenin elinde değil de
Dergici Bay Yaşar’ın elinde.
S. Aldanır
( 1915 - 2014 )
Akademik Sosyal Araştırmalar
Dergisi, Sayı: 77, Eylül 2018, S. 73
14

NERUDA'NIN DEMECİ
Daha ağırına giden ne var
yaşlı bir şairin
Generalim teğmenim
Ne var daha gücüne giden
bundan başka daha
Beş anakarada
Hep savunma zorunda
kalmasından
Okul basan kitap yakan
Ordusunu kendi ülkesinin.
S. Aldanır
( 1915 - 2014 )
Cumhuriyet, 11 Mart 2005, S. 6
15

POLİKLİNİK
Başhekim
Doktor
Hemşire
Ölü-yıkayıcı
İmam
Pazartesi-Perşembe.
S. Aldanır
( 1915 - 2014 )
Akademik Sosyal Araştırmalar
Dergisi, Sayı: 77, Eylül 2018, S. 77
16

SAĞ ELİM
Anadan doğma açıkgöz
Kerata
Etekleme selâm çakma kalem oynatma
Zar tutmada parmak atmada
Hergele anadan doğma usta.
S. Aldanır
( 1915 - 2014 )
20. Yüzyıl Türk Şiiri Antolojisi, S: 229
17

SANSÜR
İşte bu kadar olur çaresizlik
Gök işte bu kadar sıkıcı olur
Pencereyse bu kadar suratsız
Mecbursun işte
Hep kibar sözlere
Hep şu …lar için üstelik
Kim çıkarmış öyleyse kim
Böyle hiç söylenmeyecekse
Tâa burama kadar geldiği halde
Bu konuşulmayacak kadar yasak
Ağza alınmayacak kadar ağır sözleri.
S. Aldanır
( 1915 - 2014 )
Akademik Sosyal Araştırmalar
Dergisi, Sayı: 77, Eylül 2018, S. 77
18

SEMERCİNİN DEMECİ
Semere koyacak kıçımız mı var
Binip de gezecek keyfimiz mi var
Bizim
Şu eşeklerle ne ilgimiz var
Şu katırlarla
Eşşekliğimizden
Eşşeoğlu eşşekliğimizden başka.
S. Aldanır
( 1915 - 2014 )
Cumhuriyet, 27 Haziran 2004, S. 2
19

SEYYAR FOTOĞRAFÇI
Çek artık Osman usta çek
Kapağı bir açışta
Şu bütün sabırsızlığımın resmini
Tam işte o dakikadayım
Hani o her şeyden her şeyden
Sıkıldığımız dakikada
Başını şöyle tut diyorsun
Elime doğru bak
Hayır ben o yana bakamam
İstemiyorum öyle durmak
Nedir o öyle
Girecekmişim gibi bir işe
Bıktım usandım rötuştan pozdan
Az mı ezildim az mı büzüldüm
O öldüresiye nazlardan
O hep karşılıksız aşklarda
20

Bu olduğum gibi sâde
Görünebildiğim kadar silik
Dakikada çekersin diye resmimi
Osman usta bunun için seçtim seni
Deniz gibi sokak gibi ev gibi duracağım
Senin karşında istediğim yana bakarak
İşte öyle çek Osman usta
Hani o bir bakışta
Halime hayran olarak.
S. Aldanır
( 1915 - 2014 )
20. Yüzyıl Türk Şiiri Antolojisi, S. 230-231
21

ŞİİRİN BUYRUĞU
(666 Dize’den)
.......
Önce şiir oluştu denizler sonra
Şu su yüzündekiler ilk sonraki karalar
Kolay kolay batan gemi değil ki vatanlar
Batar gider içindekiler ama alay alay
O zanların dışındakiler ama
........
Ama hangi koşuğa bakarsanız bakın,
Ve evrene ve doğaya
Hep o huysuz ölçü hep o ayakbağı uyak
Tanrılar da ozanlar da tutsak
İlk yapıtlarının üsluplarına.
S. Aldanır
( 1915 - 2014 )
20. Yüzyıl Türk Şiiri Antolojisi, S. 231
22

ŞİİRİN PERDAHLISI
Madem bu kadar ayna hastasısın
Mademki tıraşa merakın var bu kadar
Sinek suratta kıç üstü kaymalı
Sade yukardan aşağıya olmaz
Aşağdan yukarıya doğru da almalı.
S. Aldanır
( 1915 - 2014 )
Akademik Sosyal Araştırmalar
Dergisi, Sayı: 77, Eylül 2018, S. 76
23

TAVLA ŞAMPİYONU
Yaşasın
Kazandınız bu partiyi de
Oyun üstüne oyun
Mars üstüne mars yaptınız
Her elde en güç kapıları açtınız
Yok ustalığınıza diyecek
Ne güzel de geliyor zarınız
Memleket gibi hepyek
Vatan gibi düşeş
Millet gibi gele.
(Memleket Saat Ayarı)
S. Aldanır
( 1915 - 2014 )
Büyük Türk Şiiri Antolojisi 1, S. 404
24

UZUN HAVA
Hürriyet
Adalet
Müsavat
Memleket
Millet
Evet
Evet.
S. Aldanır
( 1915 - 2014 )
Akademik Sosyal Araştırmalar
Dergisi, Sayı: 77, Eylül 2018, S. 76
25

VATAN VE ŞAİR
Bütün tartışmamız bu
Sevgili vatanımla
"Kimin kimden alacağı var"
"Kim kime borçlu"
Oysa güç oluyor bu tartışma
Suç oluyor üstelik
Hiç bilmeyenler arasında
Vatanı ve borcu.
S. Aldanır
( 1915 - 2014 )
Cumhuriyet, 11 Mart 2005, S. 6
26

YILDIZLARIN ALTINDA
Dün geceyarısı kalktım
Düşte yazdığım mısra’lara
Bir de kaçan güzelim uykuma baktım
Tuttum ensesinden adı’mı
Dedim “Bu ilhamın hakkı
Bu eleştirmecilerin bu dergicilerin
İşte bu da senin hakkın”
Bastım silleyi tokatı
Serseriyi dışarı attım.
S. Aldanır
( 1915 - 2014 )
Akademik Sosyal Araştırmalar
Dergisi, Sayı: 77, Eylül 2018, S. 75
27

ONA DAİR
MEMLEKET SAAT AYARI
Bir garip ölmüş diyeler / Üç günden sonra duyalar / Soğuk su ile
yuyalar / Şöyle garip bencileyin...
Yunus Emre’nin yıllar önce yazdıklarını geçen cuma yaşadım... SGK
Dinlenme ve Bakımevi’nde şair S. Aldanır’ı ziyarete niyetlenmiştim...
“Bir hafta önce öldü... Odasını boşalttık... Geç kaldınız” dediler. Halbuki
ben 1953 yılından beri “S. Aldanır”ı arıyordum. Onu tanımak istiyordum.
28

Buldum derken kaybettim
Ankara’da Selim Şengil’in başında bulunduğu “Seçilmiş Hikayeler
Dergisi” yayınlarının 6’ncısının ismi “Memleket Saat Ayarı” idi. 76
sayfalık bu kitaba ismini veren 1947 yılında yazılan şiire bayılmıştım.
Altmış yıldır, değişik yazılarımda bu şiirden alıntılar yaptım.
Uzun yıllar boyunca “S. Aldanır”ın kim olduğunu öğrenemedim. 2009
yılında Edebiyat Meclisi’nde Murat Gil’in bir yazısı yayınlandı. “S.
Aldanır” imzası ile Ataol Behramoğlu’nun “Büyük Türk Şiiri
Antolojisi”’nde yayınlanan bir şiir Murat Gil’in dikkatini çekmiş. “S.
Aldanır”’ın kim olduğunu araştırmış. Diyor ki, ”Ataol Behramoğlu Orhan
Veli kuşağının içinde yer veriyor kendisine. Cidden şiirinde taşıdığı acı,
ironi, humor ve espri, garip akımına yakınlığını ispatlıyor şairin. Bir süre
hukuk eğitimi almış ve çeşitli memurluklarda bulunmuş. Adı Selahattin
imiş.”
Bu yazıyı okumamdan yıllar sonra şair “S. Aldanır”ın izini bulmama
şairden gelen bir mektup imkan verdi. Mektup şöyle idi;
“Nurullah Ataç ile sizin bazı yazılarınızı kesip saklamıştım. Ölenin
eşyalarına hor davranılır. Bu yazıların arkamda kalmasına gönlüm razı
olmadı... Onları size gönderiyorum. Orası varsa oraya gideceğim... Orası
yoksa buradan gideceğim... Son trenlere, gemilere kalmak değil. İlk
uçakla gideceğim. Sevgi ve saygı yüklü selamlar...”
İşte bu mektup üzerine yıllardır aradığım şairi görmek için SGK
Dinlenme ve Bakımevi’nin kapısını çaldım. Ama geç kalmıştım. Bir hafta
önce ölmüş.
29

Selahattin Aldemir
Araştırdım. Eşini uzun süre önce kaybetmiş. Çocuğu yokmuş. Yedi yıldır
SGK Dinlenme ve Bakımevi’nde yaşıyormuş. Esas ismi “Selahattin
Aldemir” imiş.
İşte benim unutamadığım şiiri:
“Memleket Saat Ayarı”:
Osman
Sırtında şu bütün memleketi ısıtan
Senin ayaklarını hep açıkta bırakan yorgan
Bu kadar korkuyla geçmiyor musun böyle
Şu senin döşediğin yollardan
Böyle unutmuyor musun ikide bir
Bunlara ev derler işte
Şunlar hastane, şunlar okul, şunlar apartman
Hep senin o üst üste koyduğun taşlardan
30

Osman hep işte o taşlar
Hep bu taşlar seni vatandaş yapan
Şehrin ortasındaki heykelden
Dışındaki mezarlıklara kadar
Sen üç deniz ortasında sararmış yosun
Sen upuzun uzanmış kalmış memleketim
Her akınıyla kımıldanmıyor musun arada bir
Yine uyanmıyasıya uyumuyor musun böyle
Benim nefesim kesilir
Ağrı’lara mı Erciyas’lara mı çıksam
Yoksa artık alay eden seninle
Şu aydan mı, şu yıldızdan mı, şu güneşten mi
Söyle nereden
Şu mezarlıklardan mı
31

Nereden çıksam da bağırsam
”Artık yetişir yetişir Atatürk gelmez ikide bir
Gelmez kırk yılda bir milleti kendine iş edinen şair
Sen akar sularına kadar durgun
Şarkılarına kadar mahzun memleketim.”
1947
GÜNGÖR URAS
Milliyet, 13 Nisan 2014
32

NATO KAFA..
Şairin önce şiirine takıldım.
Sonra da adına:
S. Aldanır.
Geçmişte böyle birini tanımıyorum, ama okuduğum şiiri günümüze
yakışıyor.
Şiirin adı Hoşt!
"Sende hiç yükselme fikri yok
Pireden keneden kurtulma fikri
Kervanlara hürmet
Cami duvarlarına dikkat
33

Zarafet marifet sadakat fikri
Bak emsalin salon köpeği
Kimi av köpeği kimi bekçi köpeği
Sen oldum olası sokak köpeği
Al işte sana hürriyet fikri
Nato kafa
Nato mermer."
Düşündüm, Sayın Aldanır bugünleri düşünerek mi yazmıştı bu şiiri?
Peki şairimiz kim?.. Kim olduğunu bilmiyordum, sağa sola sordum, kimse
bilmiyor, sonunda kısa yaşam öyküsünü İlhami Soysal'ın '20'nci Yüzyıl
Türk Şiiri Antolojisi'nde buldum. 1915 te İstanbul'da doğan şairimizin bir
memurluk yaşamı varmış, asıl adı Selahaddin Aldemir olup şiirlerini S.
Aldanır diye imzalıyormuş, ilk kıtabı 1953 yılında yayımlanmış. Bir şiirini
daha okuyalım.
Adı Semercinin Demeci
"Semere koyacak kıçımız mı var
Binip de gezecek keyfimiz mi var
Bizim
Şu eşeklerle ne ilgimiz var
Şu katırlarla
Eşşekliğimizden
Eşşeoğlu eşşekliğimizden başka"
34

Bana sorarsanız tanımadığımız şairimizin bu şiiri de zamanları aşmış,
günümüze cuk oturmuş.
Bir şiir daha.
Adı Tavla Şampiyonu
"Yaşasın
Kazandınız bu partiyi de
Oyun üstüne oyun
Mars üstüne mars yaptınız
Her elde en güç kapıları açtınız
Yok ustalığınıza diyecek
Ne güzel de geliyor zarınız
Memleket gibi hepyek
Vatan gibi düşeş
Millet gibi gele."
Şair geleceğimizi nasıl da görmüş?..
Bugün pazar, NATO yüzünden herkes evde hapis, peki biz yazarlar ne
yapıyoruz?..
35

S. Aldanır'dan bir şiir daha:
Adı Elimin Demeci
"Yooo!
Kumrular gibi düşünmek yok!
Yasak daha ben ölmeden pineklemek!
Gözükmemek eşeğe, ite, çakala!
şşşşst kalem!
şşşşst kâat!
şşşşst hokka!
Kalem geride kaldı, daktilo emekli oldu, bilgisayar çıktı, mertlik bozuldu.
S. Aldanır'a selam!
İLHAN SELÇUK
Cumhuriyet, 27 Haziran 2004, S. 2
36

ŞAİRİMİZ ALDANIR!
27 Haziran günlü Pencere köşesinde yayımlanan yazı şöyle
başlıyordu:
"Şairin önce şiirine takıldım..
Sonra da adına:
S. Aldanır.
Geçmişte böyle birini tanımıyorum,
ama, okuduğum şiiri günümüze yakışıyor..
Şiirin adı: Hoştl.."
'Hoşt' adlı şiiri yayımladıktan sonra köşede soruyordum:
"Sayın Aldanır bugünleri düşünerek mi yazmıştı bu şiiri?.."
Yazı şöyle devam ediyordu:
"Peki, şairimiz kim?..
Kim olduğunu bilmiyordum; sağa sola sordum, kimse bilmiyor. Sonunda
kısa yaşam öyküsünü İlhami Soysal'ın '2O'nci Yüzyıl Türk Şiiri
Antolojisi'nde buldum."
37

'Pencere' köşesinde, hem 'ünlü' hem
de 'meçhul' şairimizi ararken kendisinden
bir mektup almaz mıyım?..
Dünyalar benim oldu!..
S. Aldanır mektubunda ne diyordu?..
"Efendim,
Çok sevimli yazınızdaki sevgili selamınızı aldım. Ben de sizi geçmişten bu
yana gelen sevgiyle selamlıyorum."
Esrar çözülmüştü.
Ancak S. Aldanır yine ortalıkta yoktu, adresini de kimse bilmiyordu ve
bu nedenle 27 Temmuz 2004 günlü Pencere köşesi şöyle bitiyordu:
"Bilmem ki ne diyeyim?.. S. Aldanır kendisini ve adresini gizleme
başarısını terk edip hepimize bir merhaba dese, çok kişiyi mutlu ederdi;
bu özveriyi şairimizden bekliyoruz."
***
Beklediğim gibi bu süreci de aştık; 9 Ekim 2004 günlü Pencere köşesi
şöyle başlıyordu:
"S. Aldanır gazeteye geldi, onur verdi, şairimiz mutluluk taşıdı
Cumhuriyet'e...
38

... Tüm hayatı boyunca 'mütenekkiren'yaşayan şairin yüzünü görmüş,
sesini işitmiş, gazeteye konuk etmiş olduk...
Mütenekkiren ne demek?..
'Kendini belli etmeyen, ortaya çıkmayan, tebdil gezen...'
İlginç ve çekici bir yaşam...
Aldanır, Orhan Veli'nin, Oktay Rifat'ın Ankara Lisesi'nden arkadaşı..."
İşte bu ilginç şairimizle gazetede yaptığımız röportajı sizlere sunuyoruz,
yayını biraz gecikti, ama, kusura bakmayın!..
İlhan Selçuk
"ARTIK AKILLI GÜZEL ŞİİR GEREKLİ"
Gizemli şair S. Aldanır 'Hiçbir şair şiirini nasıl yazdığını açıklayamaz'
diyor
- Sayın Aldanır, bir ömür boyu 'tebdil' yani mütenekkiren yaşamış ve
yazmış bir şair olarak bu ilk röportaj için ne düşünüyorsunuz?
39

S. ALDANIR - Cumhuriyet gazetesinin sevgili mensupları, hoş geldiniz;
bana en mutlu sefalar getirdiniz. Velakin, şiirde ömür boyu tam siper
olmuş ve üne, akranlanna, dahası hayata ihtiyacı kalmayan; yani,
düpedüz ölü bir şairle nasıl ve ne konuşacaksınız? Oldukça
yorulacaksınız. Mesleğinizde başınıza bu geldi.
Fakat, bir gazeteci olarak bir ölü şairle röportaj yapabilmiş olmakla,
böylesine tek ve emsalsiz başanyla rekorlar kitabına girmeye de tam
anlamıyla hak kazanmış olacaksınız.
- Peki, nereye kadar açılabiliriz? Cumhuriyet'e güveniniz olduğunu
düşünüyoruz...
ALDANIR - Aile ile başlayan Cumhuriyet okurluğum ta Yunus Nadi'den
şuraya kadar geldikten sonra, gazetenizin benimle konuşma isteğini seve
seve kabul etmemin ağırlığını da iyi bilin ki, sizi böyle bir rekora
ulaştırmayı sağlamak uğruna, sorularınızı ölü ölü değil, şu tirit yaşımda
tam diri diri karşılamaya hazırım. Şurada tek vazgeçemeyeceğım
koşulum ve ricam, hâlâ geçerli nedenlerle gizlemekte olduğum asıl
adımın kesinkes açıklanmaması olacaktır.
OKULUN AZGIN SAYILAN ÖĞRENCİLERİNDEN
- Yine de soralım: Asıl adınız?
ALDANIR- Asıl adımın emekli aylıklarımı almaktan almaya gerekli
olmaktan başka bir yeri yok.
40

- Ailenizden söz eder misiniz?
ALDANIR- Anlatacaklarımda sıra ve zaman yönünden atlamalarımı
yaşıma değil, konuşma yeteneksizliğime vereceksiniz. Babamın Birinci
Dünya Savaşı'nda Arabistan'daki ordumuzun kurmay başkanı olduğu
Medine kentinde doğmuşum. Ailem savaştan sonra İstanbul ve ardından
Ankara'ya yerleşmiştir.
- Okul yaşamınız nerelerde geçti?
ALDANIR - Aralarında Galatasaray, Vefa, Kabataş, Pertevniyal ve Ankara
liselerinin de olduğu bir sürü lisede edebiyat derslerinden ve Hukuk
Fakültesi'nde borçlar dersinden hep takıntıya ve bütünlemeye kalan,
azgın sayılan öğrencilerdendim. Buna karşılık devlet ve özel
sektör kuruluşlarında toplam 66 yıl en sevdiğim işlerde, azgınlığımın
tam tersi en düzgün şekilde görev yaptım. Eşimi yitirdiğim, yine çok
düzgün geçen 48 yıllık evliliğimde, kadın erkek evli kişilerin daima
söylediklerince, mutlu olduğumu ben de yarım ağız söyleyebilirim.
- Dostluklarınız olmadı nıı?
ALDANIR - Çoğu yıllarım Ankara'da geçtiğinden ötürü, çok değerli
İstanbul şaırleriyle, yazarlarıyla tanışma şansım olmadı. Her birinin
benden çok çok şair olmaları bunun nedeni olsa gerek. Yaşımdan genç
ahbaplarım, tanışlarım fazla sayılmaz. Cumhuriyet ailesi içinde
gördüğüm değerli denizci- yazar sevgili Oktay Sönmez ve yine
gazetenizde yazılarına rastladığım akıllı kızım Tunca Tünay, benden
41

sürekli ilgi ve sevgisini esirgemeyen vefalı dostlarım arasındadır.
İLK ŞİİRİMDE YABANIN HAKKI VAR
- Şairliğiniz nerelerden beslendi?
ALDANIR- Corelli'den Dede'ye, Dede'den türkülere, her soylu sesle
ahbaplığım var. Sanatın genelinde olduğu gibi, şiirde de esin değil,
yapıtlann birbirinden ya da özgün olaylardan etkilenmesi söz
konusudur. Örneğin Kafka da nice kıdemli Avrupa edebiyatının yüce
evlatlarından biridir. Ben de şiirlerimde kimler ve hangi yapıtlar
olduğunu kesin bilemeyeceğim yerli, yabancı öteki şairlerin ve daha çok
düzyazı yazanların yapıtlarından etkilenerek şiir yazdım.
Sanat her sanatçının birbirine hakkının geçtiği bir uğraş dalıdır sanırım.
Düzyazı deyince, Yakup Kadri Karaosnıanoğlu'nun Yaban romanı, ilk
şiirlerimde hakkı bulunan yapıtlar arasında aklıma gelir. Etkilenmem için
düzyazının edebi yapıt olup olmaması benim için fark etmiyor. Her
değerli soylu yazının şiirlerimde hakkı vardır diyebilirim. Adım sanım
bilinmese de, şiirlerim, günümüz edebiyat ve yazı duayenleri dışında,
meçhulattan olmamıştır.
- Dergilerde yazdınız, değil mi?
ALDANIR - Benden şiir ya da yazı isteyen hiçbir değerli dergiye uzak
42

durmadım. Çok değerli Varlık dergisi de benden şiir isteyenler arasında
olsaydı buna seve seve katılırdım. Şurada, en değerli rahmetlilerimizden
Yaşar Nabi Nayır'la ilgili olduğu sanılan 'Naşiri Efkâr' adlı şiirimden
yana söz edeceğim; o şiir, her zaman, her yerde şiire beş paralık değer
verilmediğini anlatmaya çalışan ve şairlerin yaşarlılığına yakışık düşen
'yaşar' sözcüğünün bu yüzden kullanıldığı bir taşlamadır. Yoksa, Varlık
dergisinin de her züğürt sanat dergisi gibi bütçesi varlıklı olmadığı
halde, şairlere-yazarlara oldukça açık elli olduğunu bilmez değildim.
- Basınla ilişkileriniz?
ALDANIR - Şiirlerimin meçhulattan olmadığına Semercinin Demeci
adındaki şiirim en açık kanıttır; yanlış anımsamıyorum, bu şiirime
Cumhuriyet'te 'Şiirimize eşekoğlueşek de girdi'li yazısıyla rahmetli
Burhan Felek tarafından iyice sopa çekilmiş ve otuz, kırk yıl gibi bir süre
sonra bu kez sevgili İlhan Selçuk tarafından iyice övülmüştür. Aynı
gazetede şu kadar yıl arayla bir dövülen, bir övülen başka şiire
rastlanmayacağına göre benim şiirlerimi de gizlemiş olmam savı
geçersiz kalacaktır. Ve Türkçemize en değerli şiirler armağan eden
yaşıtım sevgili Fazıl Hüsnü Dağlarca dışında, uzun yaşayan ve ömrünün
sonuna kadar şiir yazmaktan vazgeçmeyen ve de şiiri savunma gücünü
kaybetmeyen şair, sanmıyorum, var olsun.
43

Şu kadar yıl önce şiirimi pataklayan rahmetli Felek'e gönderdiğim, "Siz
şeyhülmuharririn iseniz nasıl fark edemediniz ki Semercinin Demeci
şiirini? Ülkemizde ağanın, aşiretin eşeğinden, katırından farkı olmayan
köylüyü biz şair, siz gazeteci olarak aydınlatnıa çabası semercilik değil
de nedir?
Ve tüm çabalarımıza karşın, onların hâlâ şeyhlerin eşeği, katırı
kalışlarına yürekten öfkelenmeyecek miyiz! O şiirim işte böylesi bir
öfkenin taşmasıdır"' dediğim yazımın sebebi, kendimi değil şiiri, sadece
şiiri savunmak düşüncesi olmuştur.
Bu güç bugün de var bende. Velakin, bunca yıl şiirle uğraşmama karşın,
şiir hakkında fazlaca bilgim olduğunu söyleyemem. Bizdeki, dışardaki
şairlerin tümünün de bu konuda daha fazla bilgi sahibi olabileceğinı
sanmıyorum. Çünkü, manzumeciler dışında, hiçbir şairin şiirini nasıl
yazdığını hiç ama hiç açıklayamayacağını iyi biliyorum.
- Şiir zor bir uğraş olsa gerek... Ancak gerçek şair şiirden ömrü boyunca
kopamıyor...
ALDANIR - Şuncacık bildiğim, şaire bin cefalar eden şiirin sözle
değil, sözcükle yazılabildiğidir. Ya da sözün sözcüğe dönüştürülebildiği
yazı şiirdir. Şiirin kültür ile ve bilgi ile ilişkisinden söz edeyim; en
coşkulu şiirlerin en çok yirmili yaşlarda, çevre ve ortaeğitim kültürü ile
ve de bilginin henüz kültürü kirletmediğı dönemlerde yazılanlar
olduğunu, bizde ve dışarda yaşanan örnekler gösterir. Olgun şiirleri,
bilgiyle kültürün şairde harmanlaşmasıyla yazılanlar arasında
görmekteyiz. 44

SANATIN FIRLAMA KOLU MU?
- Yaklaşımınız gerçekçi...
ALDANIR - Hayır, ukalalık yapmayayım; şiir hakkında şu söylediklerim
de ve bunların tam tersi de doğru olabilir. Çok genci, çok yaşlısı, kişiyi
köşe bucak daıma şaşkına çeviren; okulu, öğrencisi, ustası, çırağı
olmayan şiir, hâlâ bilemiyorum, sanatın fırlama bir kolu mudur!
- Çağımızda şiirin konumu size neler düşündürüyor?
ALDANIR - Şiir şiir diye tutturmuşken, beynimi kurt kurt kurcalayan ve
yıllardan bu yana uğraş verdiğim, tam çözemedığım bir soruna
değinmeden edemeyeceğım. Bizde, dışarda ünlü şairlerimiz dünyamıza
güzeller güzeli şiirler armağan etti. Velakin, bu güzelim şiirlerin
dünyamız için artık değerli olabileceğini sanmıyorum. Çünkü bu en
güzel şiirlere karşın insan, alışkılarıyla, silah ve savaşlarıyla, utkularıyla,
utanması gerekirken hâlâ övünegelmiştir. Dahası bu şiirler, destanlar
bunlara güç de katmıştır.
Dünyamızın, böylesi güzel şiire değil; artık akıllı, çok akıllı olan güzel
şiire gereksinimi var. Sözüm, insanı tabulardan utandıracak, bıktıracak
'artık yeter be' dedirtecek nutukçuluğa, ahlakçılığa kaçmayan şiirden
yanadır. Böylesi bir sorunu düşünen, buna uğraş veren bir ben değilim
kuşkusuz. Yaşımın da uzunluğu olanak vermeseydi böylesi bir uğraşa,
denemeye el sürmeye kalkamazdım elbette. Bu denemelerimden Uzun
hava şiirimi cesaretle örnek göstereceğim.
45

UZUN HAVA
Hürriyet
Adalet
Müsavat
Vatan
Millet
Memleket
Evet evet
Hangi yıldı, anımsayamıyorum; her kesimin uğrak yeri olan, akşam çayı,
kahvesi içilen bir pastanede, bizden üç dört masa ötedeki grubun
içinden delişmen bir adamın, bu şiirimin yayımlandığı dergiyi havada
sallayarak yüksek sesle "Bu fırlama şiiri hangi fırlama şair yazmışsa, işte
ilk defa bir şiiri öpüyorum"lu avazı, bu yöndeki çabamın boşa
gitmediğini bana düşündürmüştür.
Bu yorumdaki birkaç örneği de size vermek isterim. Bunlara adımı
koymasanız da olur. Severseniz kendi adlarınızı da koyabilirsiniz.
İsteğim, bu yorumun yayına ulaşmasıdır. Geçen o yıllarda bir kişiye,
gelecek yıllarda yirmi otuz ve yüzyıllar sonra milyarlara niçin ulaşmasın!
Hep mail-i inhidam olacak kadar salak mı insan? Yeter ki, dünyamızın en
değerli şairleri artık en güzel değil, insan için değerli şiirde ortaklık
kursunlar.
46

Vatan ve Şair
Bütün tartışmamız bu
Sevgili vatanımla
"Kimin kimden alacağı var"
"Kim kime borçlu"
Oysa güç oluyor bu tartışma
Suç oluyor üstelik
Hiç bilmeyenler arasında
Vatanı ve borcu.
***
Neruda'nın Demeci
Daha ağırına giden ne var
yaşlı bir şairin
Generalim teğmenim
Ne var daha gücüne giden
bundan başka daha
47

Beş anakarada
Hep savunma zorunda
kalmasından
Okul basan kitap yakan
Ordusunu kendi ülkesinin.
***
Zor Demeç
Ah ah siz
Sevgili vatandaşlarımız ah siz
Hiç kızamıyor size insan
Ta yürekten seviyoruz üstelik
Siz hâlâ çocuk gibisiniz
Hâlâ iki üç hece konuşan
Arap diyen şuna hâlâ
Şuna Yunan şuna Rus bana
Türk
Ve şuna Alaman.
Cumhuriyet, 11 Mart 2005, S. 6

KOVALADIĞIM O BACAKSIZ ÖĞRENCİ
- Edebiyatla ilişkiniz nasıl başladı?
ALDANIR - Edebiyatla ilışkim, söylediğim gibi liselerdeki edebiyat
derslerinden sıkça atılmama rastlar. Edebiyatın ne mene bir şey
olduğunu, edebiyatın derslerle ne ilişkisi olabileceğini sorduran
ukalalığa, edebiyat hocalannın tepelerini attıran öğrenciliğe nasıl
saptığımı bilemem. Edebiyat ders kitapları yerine yabancı dillerden
çevrilme şiir ve düzyazılar etki yapmış olabilir bende.
Her Müslüman evi gibi, evimizde de bulunan kutsal kitabımızdaki
surelerden de öğrendim ki, edebiyat dersi kitaplarında liselerde
49

okuduğumuz ve ilerki yıllarda ilgi duyacağımız Divan şiirinin deyişlerde
zengin olduğunu, velakin yapısının şiirden yoksun kaldığını daha lise
çağlarında az biraz fark etmem, beni derslerden attıran edebiyat
soğukluğunu getirmiş olacak herhalde.
Divan'da şiir iddiasıyla yazılan gazeller, kutsal kitabımızdaki öğretici
nitelikli surelerden farksızdır. Sureler nasıl istenen ayetten okunmaya
başlanabiliyorsa, gazeller de istenen beyitten okunabildiğı halde anlamı
ve niteliği değişmeyen yapıtlardır. Oysaki, öteki sanat yapıtları gibi ve
özellikle şiir, bütünlük isteyen sanat dalıdır dersem, bir yanlışa düşer
miyim?
ŞAİRLİK TASLAYAN ÖĞRENCİ
- Antolojilerde yer almanız, değerleriniz açısından sizi nasıl etkiledi?
ALDANIR - Önce de söylediğim gibi, okuduğum okullar bir koleksiyon
tutar. Galatasaray İlkokulu, Vefa Ortaokulu, Kabataş Lisesi, Pertevniyal
ve Ankara liseleri saymaya gerek gördüklerim arasındadır. Kabataş
Lisesi'ndeki anılarım içinde, çok sonraları beni kendime kızdıran o
marifetimı şurada rahat rahat anlatabilmeyi becerebilecek miyim?
Benden bir iki sınıf alttaki bir sınıftan bir öğrencinin şairlik tasladığını
haber alışım, edebıyata karşı azgın öğrenciliğimin tetiğinin düşmesine
neden olmuş; lisenin o loş koridorlarında kovaladığım, fiziksel olarak da
sık sık sıkıştırdığım o bacaksız öğrencinin yıllar sonrası şiirlerine hep
sevgiyle sarıldığım ve bana ilk kitabını sitemkâr anlamda gönderecek
50

olan rahmetli şair Behçet Necatigil olacağını - haydi bağışlayın beni -
bilemezdim elbette.
Çok satış yapılması amacıyla - çünkü her şairin kendisine de yer verilen
antolojilerden ikiden üçten az almadığı bilinir - tıklım tıklım şiir, şair
doldurulan antolojilerden de sakınmışımdır. Rahmetli Necatigil,
lisedeyken ona karşı yaptıklarımın intikamını yayımladığı antolojide
şiirlerime yer vermemekle yerine getirdiğini sandı ise, bir antolojiye
daha girmemiş olmakla bana 'şükürler olsun' duasını ettirdiğıni ve o
nefis şiirleri hatırına kendisine Tanrı'dan daima rahmet dilediğimi
bilemezdi.
ÖĞRETMENİM NURULLAH ATAÇ
- Sizi en çok etkileyen öğretmen kimdi?
51

ALDANIR- Pertevniyal Lisesi'nin anmaya en fazla değer bulduğum okul
olmasının nedenini uzun tutacağımdan ötürü bana hak vereceğinizi
biliyorum peşinen. Bu önemli neden en sevgili öğretmenim Nurullah
Ataç'tan başkası olabilir mi?
O ders yılının başında yine zıpır bir edebiyat öğretmeni olarak değil,
çatlak Fransızca öğretmeni olarak sınıfımıza paldır küldür girerken ilk
sözü "Ben buradayken Abdülhak Hamit isimli adamın adını bile
duymayacağım. Ondan laf açan talebe sınıfın da, okulun da dışında
bulur kendini" li cıyak cıyak fermanını savuran Ataç'ın, ders yılının
ortalarına gelindiği halde Fransızcadan tek laf etmeyip, Ahmet
Haşim'den, Yahya Kemal'den ve Divan şiirinden laf üstüne laf etmesi,
ders saatlerini hep böyle bitirmesi ve Fransızcayı pek bilmediği
izlenimini yakalayan, aralarında kuşkusuz eksik kalmadığım o her biri
düzbatan öğrencilerin, sanki çok meraklı imişlercesine "Efendim,
Fransızcaya ne zaman başlayacağız?"lı takılmalarına verdiğı yanıtla,
Ataç, sık sık karşılaştığımız kaçak öğretmenlerden değil, tam tersi, bir
ulusun diline nasıl sevgi, saygı gösterileceğini öğreten ilk kişi olmuştur.
KENDİ DİLİNİ BİLMEYEN YABANCI DİLİ NASIL ÖĞRENİR?
- Ataç'ı çok seviyorsuııuz...
ALDANIR - "Kendi dilini bilmeyenlere bir yabancı dil nasıl öğretilebilir.
Maarif Vekâleti ders programına ilk önce bunu almalıdır. Ben de size
yabancı dil öğretmesine öğretebilirim ya, öğrendiğinizi sandığınız o
52

yabancı dil de, hâlâ öğrenemediğiniz kendi diliniz olur çıkar. Yabancı dili
iyi öğrenmek merakı, kendi dilini çok iyi bilmekle başlar. Edebiyat
hocalarımız bile şiir okumasını hâlâ öğrenemediler. Bunların arasında
şiir yazmaya kalkanlar da var, Tanrı korusun! Hâlâ elleriyle, kollarıyla,
hatta tabanlarıyla şiir okuyan hocalarımız ibadullah. Haydi bakayım,
içinizden biri Haşim'den adam gibi şiir okusun da sinirim geçsin."
İnanç ve düşünce özgürlüğüne, dokunulmazlık, konuşulmazlık konuları
her alanda göz kırpmadan yer alışıma, üstelik edebiyatın gerekliliğine
aklımın yatmasına ilk etki yapan en sevgili öğretmenimle ilişkim, çok
sonraları, o güzelim öğretmen-öğrenci ilişkisine tek toz kondurmadan,
Ankara'da içkili, kâğıt oyunlu birlikteliğimize değin varmıştır. Bu
birlikteliğimiz çok aralıklı da olsa tiyatroya, sinemaya ilgimizi de içerir.
Birlikte gittiğimiz sinema, tiyatrodan çok kez ayrı ayrı çıkar ve ilk çıkan
program için öneriyi yapanımız olurdu. Bu konuşmamızda Ataç Ataç
diye tutturmamı, konuşmamızın ilerisinde bağışlayacağınızı iyi
biliyorum. Türk aydınlarının en değerlilerinden biri olan kişi, ülkemiz
düşünce tarihine girmeye layık adam dururken, iki üç şiir yazmakla şair
yerine konulan kendimden daha fazla söz edemeyişime hakvereceksiniz;
zira, ülkemizin en aydın gazetesinin mensubu gazetecilersiniz siz.

- Ataç edebiyatımızın unutulmaz köşe taşlarından biri; eleştirel bakışı
Türkiye'nin sanat dünyasına taşımış ve yerleştirmiş; dil, anlatım, nesnel
yaklaşım üzerine yazıları unutulmaz. Anlaşılıyor ki sizi de etkilemiş...
53

ALDANIR - Ataç ile benim Ankara'da başka başka kıtalarda ikinci kez
askere çağrıldığımız - 1942 olacak - o günler ikımizin de üzerimize daha
oturmayan asker giysilerimizle Kızılay-Sıhhiye arasındaki ve yine
konuşmalara taşırdığımız yürüyüşlerimizden birinde, bir inzibat
yüzbaşısının bizi bir askeri cipe atarak, Ulus'taki Merkez Komutanlığı'na
hiddet ve şiddetle postalamasında bana "Teğmenim neler oluyor, bir er
ile bu kadar laubalilik hangi askerliğe sığar?" lı sıkıştırmasına benim
"Yanımdaki zat benim öğretmenimdir, aramızdaki yakınlık saygımdandır.
Kendisi edebiyatçı Nurullah Ataç Bey'dir" yanıtım üzerine, yüzbaşının
davranışlarını bir anda tam tersıne dönüştüren şaşkınlığıyla "Hocam,
sivil kıyafette olsaydım elinizden saygıyla, hörmetle hemen öperdim. Bu
nasıl haksız kanundur! Türkiye'nin en büyük başyazarı rütbesiz bir er,
bir banka memuru - memur parçası diyemedi - ise teğmen rütbesinde"
diye yakınırken ilk başta benim subay olarak bir erle bir arada olmamı
yakıştıramayan yüzbaşının, sonradan Ataç gibi çok yüce bir zatın
yanında - yanıtlarım sırasında banka memuru olduğumu öğrenmiştı - bir
banka memurunun ne işi olabileceğini sorgulayan bakışlarından, beni,
subay giysisiyle bile olsa yerle bir ettiğinin ayrımında olmadım değil.
UTANMAZ ADAM!
Merkez Komutanlığı'nın kapısından ayrlırken daha iki üç adım attığımızı
sanmıyorum, Ataç'ın
"Yüzbaşının bana saygı ve hörmetleri varmış, ben büyük başyazarmışım,
pek kibar bir subayama, ne dediğini bilmiyor, benim - adımın dışında -
54

yazılarımı tanısaydınız başyazar olmadığımı bilir, saygı hörmet sözlerini
bir arada kullanmazdınız diyecektim ama, askerlik gerçekten çok
zormuş" homurtuları dönüş yolumuzda Kızılay'a dek sürmüştü. Bir daha
da asker gıysilenmizle kışla dışına çıkmadık.
Ataç'ın politik kişiliğine de değinmezsem, hele sız gazeteciler için bu
konuşmamızın tadı çıkmaz. Yıl 1948 ya da 1949 olacak, iktidardaki
CHP'nin yıllık kongresinin yapıldığı Kızılay'daki Ulus Sineması'nın
önünden geçerken kapıda kalabalığa kadar dalgalanan bir kakışmanın
ilgimi çekmesiyle, kendimi içerde buluşum ve Ataç'ı zamanın Başbakan
Yardımcısı Nihat Erim'i, kravatına asılmış bir halde "Utanmaz adam, sen
bunu nasıl söylersin"li avaz avaz azarlarken görüp oradakilerin
yardımıyla dışarıya çıkarışım, Güven Park'ta sinirlerini yatıştırmaya
çabalarken bana "Sen bu adama ifrit olmakta az haklı değilmişsin, içerde
ne dedi biliyor musun, gerekirse ezanı biz de Arapça okutacağız, üstelik
alkışlanmasın mı, herkes bilir ben bu partide Öztürkçeden yana
oldukları için duruyorum, ayol ne işim varmış bu salakların içinde"li
yakınmaları belleğime Ataç' ın politikacılığından mıhladığım
olaylardandır.
****
Ankara Lisesi 'Hababam'ın kendisi
- Sizin gençlik döneminizde şiir Türkiye'de altın çağını yaşıyor, tüm
aydınların dünyasında önemli yer tutuyordu; Ataç da bu dünyanın
55

çeşnicibaşısı gibiydi... Onunla ilgili Ankara Lisesi anılarınızdan da söz
açar mısmız?
ALDANIR - Kitabına, tiyatro-sinemasına, içkisine oynadığımız kâğıt
oyunlarından birinde, yıne Baki'li, Nedim'li Divan şiirinden tutturmasına
"Ta liseden bu yana bu divane şiirden hepimizi bıktırdınız. Beyit beyit
kekelene kekelene okunan bu kekeme şiirden, hem de 940'ların şiirinden
yana olmaktan vazgeçin artık" dıye biraz aşırı, şaka ile karşı koymam
üzerine beni "Hadi oradan, yine Lukianos'luk taslayıp durma, siz şairler
iki üç şiir yazmakla binbir bilgi sahibi olduğunuzu sanan ukalaların en
kötülerindensiniz, çekilmez olanısınız, yüksek bilgiler şairlerin cebine
girecek kadar küçücük değil"li paylamasına kızacağım yerde, ta ikinci
yüzyıldan bu yana en yüce değerler oldukları sanılan kişi ve konulara,
bugünkülere varıncaya kadar el-ense çekmekten, onları tefe almaktan
vazgeçmeyen ulular ulusu bir yazarla bir tartışmayla kazayla da olsa
aynı kefeye konmaktan, kendimi dehler gibi sevdiğim o yaşlarda, Ataç'a
çaktırmadan az övünmüş değilim.
Sevgili Ataç için söyleyeceklerim elbette bu kadar değil. Ülkemizin en
aydın kişilerinden birini gelecek kuşaklara bir de benim ağzımla
anlatmak için Ataç ağırlıklı son şiir kitabımı hazırlarken düşebileceğim
yanlışları önlemek amacıyla, bir aracıyla görüşmek içın başvurduğum -
doğumuna rastlamadığım - torunu ve o şeker yüzlü kızının isteğime ilgi
göstermemesini, kuşkusuz önemi ve ünü olmayan, tanımadıkları kişi ile
haklı olarak ilgilenmeye gerek görmediklerine bağlıyorum.
Konuşmalarımda yer vermemekde Ankara Lisesi'ne -Taşmektep - nasıl
56

kıyabilirim. Ankara Lisesi, rahmetli Rıfat llgaz'ın da okuduğu bilinen ve
belki de ilk etkilendiği Hababam Sınıfı'nın ta kendisiydi. Okuldaki
öğretmenlere karşı yetmeyen azgınlığımızı, uzun süre adeta işgal
ettiğimiz, liseye yakm halkevine taşımamız, orasını da yeterli
görmeyerek Ankara'nın yeni açılan Atatürk Bulvarı'na taşımamız ve sınıf
arkadaşımız Feridun Çölgeçen'in uyduruk fılm makinesiyle sözüm ona
'Kurtulan Vatan' adlı bir film çevirmeye kalkmamız, okulun adeta yarısı
olan bir kalabalıkla trafiği durdurup oradan resmi arabalarla geçen
bakan eşlerinin önlerini keserek onları da bu ulusal filme girmeye
zorlamamız, Başbakan İnönü'nün kulağına kadar gitmesiyle çoğumuzun
eline tasdikname verilip okuldan uzaklaştırılmasıyla o hakiki Hababam
Sınıfı'nın sonu gelmişti.
Cumhuriyet, 12 Mart 2005, S. 6

57

ŞİİR ŞAİRİN EFENDİSİDİR
- Melih Cevdet'le aranız nasıldı?
ALDANIR - Ankara Lisesi'nden söz açan kişinin; okul ve sınıf arkadaşlan
olan, sonraları çok çok ünlü şairler Orhan'dan, Oktay'dan, Melih'ten
yana anılarını belirtmemesi olacak şey mi! Orhan Velı Kanık, Oktay Rifat
Horozcu bir üst sınıftan, Melih Cevdet Anday ise sınıf ve de sıra
arkadaşlarımdı.
Kanımız pek uyuşmayan Oktay bir yana, Orhan yaşadığım bunca yıl
içinde. Melih'e geleceğim; onuncu sınıfın sıra arkadaşlığından
başlayarak sınıfımızın o sarışın çocuğuyla kâh boğaz boğaza, kâh kucak
kucağa ve nihayet ölümüne kadar küs kaldığımız böylesi garip ilişkiyi
58

başka arkadaşlarımla ve ömrüm boyunca tanıştığım hiçbir kişiyle
yaşamadım.
Takma adla şiir yazdığımı çok sonraları öğrenenler arasında olan
Melih'in, o günlerin birinde bir kalabalığın içinde "Sen şakır şakır şiir
yazıyormuşsun da haberimiz yok"lu sataşması, cehennemin bütün
sularının başımdan aşağı boşalmasına neden olmuştur. Alaycı tabiatını
iyi bildiğim Melih'in "Şakır şakır şiir yazıyormuşsun" sözündeki o ipince
ayarlı alayına yanıtım kadar, o yanıtımı şıirle uygulamam, insafı çok
aşacak kadar sert olmuştu; "Evet, şiir yazıyorum ya, senin şu şimdi hak
ettiğin şiiri yazarsam, sana bunu tövbe ettireceğimi de bil ve bana
kızmaya da kalkışma"lı çıkışmam üzerine yanımdan tez uzaklaşmıştı.
Fotoğraf şiiri nitekim Melih'i çileden çıkarmamda az başarılı olmadı.
Fakat, o yıllarda yayımlanan bir kıtabımın önsözünde, öylesi bir fotoğraf
motoğraf olmadığı gibi, Melih'in en onurlu dostlarım arasında olduğunu
belirtmem Melih'in ateşini söndürmeye yetmiş olsa da o yazı aramızdaki
burukluğu ölünceye kadar önleyemedı.
EFENDİM ŞİİRLE YETERİNCE ATIŞMADIM
- Bu döneminizde nasıl bir hesaplaşma içindesiniz?
ALDANIR - Madem ki, şair yanımı faş'ettiniz; buluşmamız bundan ötürü
oldu madem ki; gelin, şu söyleşimizi de, hâlâ neyin nesi olduğunu
bilemediğim halde, yine şiirle bitirelim. Şiir, aklımın, duygularımın
erebildiğince şiir, bin cefalarla dolu, buyruğu altında, ölünceye kadar
59

tam sadakatle hizmetinde bulunduğu halde; huyunu, suyunu, cinsiyetini
öğrenemeden ölüp gittiği, tam antika Efendi'sidir şairin.
En önemli şairler, Efendi'nin birazcık yüz verdiği en şanslı
hizmetkârlarından başkaları değil. Aramızda kalsın, kalmasın; ben,
Efendi'nin pek fazla yüz vermediklerindenim. Şundan olsa gerek:
Efendi'yi yazmaktan çok, onun şurasıyla, burasıyla, dahası orasıyla
uğraşmayı sürdürmem yüzünden Efendi'nin kalayını yemiş olacağım.
Sevgili Ataç'la bile, Efendim şıirle olduğunca yüz göz olacak kadar
atışmış değilim.
CEMAL SÜREYANIN BİLMEDİKLERİ
Şu kocaman ömür boyunca Efendi'yle tanışıp itişmem, bu Efendı
hakkında başkalarıyla tartışmaya gerek bırakmadı herhalde. Şu
efendilerin efendisiyle böylesi ilişkileri ele alarak yayımladığım "Bin
Cefalar Etse"adlı şiir denememi, şiırlerinden çok güzel bir yazısıyla bir
güzel teneke çalarak beğenmediğini belirten, Yüce Tanrımızın rahmeti
ona çok olsun, yitirdiğimiz şairlerimizden Cemal Süreya'nın da şiir
hakkında bilemedikleri benden de kat kat fazla imiş.
Yine de söyleyeyim; o şiirler, Efendimizle yaptığım tartışmalarımın
denemesidir. Yine, kaç kez yazdım, söyledim; ben şiirlerimi başka
şiirlerden, düzyazılardan etkilenerek yazanlardanım. Rahmetli şair
Süreya'nın, o bir güzel tefe alarak beğenmediğini belirttiği denemeler,
beki de onun, o sıralarda beğendiğim şiırlerinden etkilenerek
yazdıklarımdır.
60

DÜNYAYI UYANDIRACAK ŞİİRİ KİM YAZACAK?
"Atatürk adına layık lider, ülkemize bir daha nasip olmadı; dünyamıza
bile."
- Atatürk'e nasıl bakıyorsunuz?
ALDANIR - Yayına başlamasından bu yana, aydınlığa saldırılara karşı
koymayı sürdüren bir gazetenin mensubu gazetecilersiniz. Öteki
gazetecilerle farkınız büyük. Ülkemiz için düşündüklerimi de istemeye
en haklı olan aydınlarsınız. Dünyamızın en bereketli havasına, suyuna,
61

toprağına ve bir zamanlar en değerli liderine sahip olmuş bulunan
ülkemiz, sonraları her defasında sabır çatlatan politikacılarıyla hep kaş
göz arasında az buz hırpalanmış değil.
Bütün bu hırpalanmalara karşın cumhuriyetimizin hâlâ var olan
görüntüsü, o ilk liderin ülkemize el değdirmiş olmasındandır. Siyasette,
yönetimde, askerlikte, bilimde, sanatta kimi yabancı hormonlu liderlere,
hormonlu başörtüsünden başka bir şey olmayan türbanlı kızlarımıza ve
Atatürk adına akılları takılan kimi aydın kişilere söyleyiniz; sivil, asker
kökenli liderlere de söyleyiniz; Atatürk adına layık lider, ülkemize bir
daha nasip olmadı; dünyamıza bile.
KİMYACI
Atatürk adamdı
Adam gibi
Adamsız bir ülkeyi
Adam etti
Adam gibi
Mal-mülksüz
Çoluk-çocuksuz
Gitti
Adam gibi
- Ekleyeceğiniz bir şey var mı?
ALDANIR - Aydın kafanın ve yüreğin elçileri siz sevgili gazeteciler; yaşlı
62

bir şairin dileğini her yaştaki ve elinızden geldiğince her ülkedeki en
değerli şairlere iletin. Mısralarına her türden kuş kondurarak yazdıkları,
yüzyıllardan beri nice sevgiyle kucakladığımız duygulandırıcı,
öfkelendirici yerli, yabancı güzel şiirler, atom bombalı, her tür edepsiz
silahlı dünyamıza çok çok lüks kalıyor artık. Lukianos'culuk
oynamıyorum; yüzyıllardan bu yana inandığımız, ölümüne
bağlandığımızın tamamına yakın çoğunun hava cıva olduklarına; o
inançların, âdetlerin, kavramların, halk deyimiyle "insanlığı kafaya
aldıklarına'' dünyamızı uyandıracak şiiri, o en değerli deyişleriyle insana
artık armağan etmelerini önerin.
Dışarda, bizde ölen-kalan çok değerli şairler bu şiiri yazmadılar.
Yazamazlardı da. Çünkü, dışardaki içerdeki değerli şairlerin hepsi
ülkelerinin şiirini yazdılar. O şiiri, örneğin Nâzım Hikmet hiç yazmazdı.
En komik vatan hainlıği suçlamasıyla, dirisine, ölüsüne bunca eziyet
ettiğimiz Nâzım, Türkiye şiiri sahibi tek vatan şairidir. Önerdiğim şiir ise
vatanı dünya değil, dünyayı vatan bilen şiirdir. - Şair değil. - Sözünü
ettığım şiiri dışarda genç İngiliz şairleri; bizde, şiirleri salt insan olan
İsmet Özel armağan edebilir dünyamıza. O şiire, tam yakın olmasa da
şurada bir örnek daha vereceğim:
Doğaya Demeç
Evet biz sonradan görme biz evet sonradan olma
Siz atadan babadan görme evet
Siz hepiniz ağa biz yanaşma
Evet yürek ister akıl ister size güvenmeye
63

dayanmaya
Uçak havaya
Vapur denize
Vatan toprağa
Şiir lagalugaya
ALDANIR 'sa havacıvaya
Evet aldanırsa.
***
Fotoğraf
Bir resmim geçti elime
Sınıf arkadaşlarımla çekilmiş
Ben kime içerlemişim bu kadar yine
Öyle bir hal var ki yüzümde
Olsam olsam daha onyedisinde
Bir şey ki beni her zaman deli eder
Belli ki yalvar-yakar zorla çağrılmışım çekime
Yine üstünde bütün uşaklığı Melih'in
Valinin oğlu yine en önde
Daha Ankara Lisesi'nde.
64

Gerekli açıklama: Böyle bir fotoğrafın olmadığını, bir öfke sonucu bu
şiirin yazıldığını, ikisi de sınıf arkadaşlarım olan Melih'ın ve Ankara
Valisi'nin oğlu Haldun Tandoğan'ın en onurlu dostlarım arasında
olduklarını, şurada ve daha önceki yazılarımda üstüne basa basa
belirtmiştim.
Gerekli bilgi: Ataç'ın yedek subaylık hakkı varken er olması, aileden
erkek evlatların çoğunun savaşlarla yitirilmesi nedeniyle, askerlikten
uzak tutmak için babasının İstanbul'dan uzaklaştırmasındandır.
Cumhuriyet, 13 Mart 2005, S. 6
65